Lilypie 5th Birthday PicLilypie 5th Birthday Ticker

26 Kasım 2008 Çarşamba

4 yaş hayalleri...


4 yaşında çocuğu olanlar yahut çocuk gelişimi hakkında yeterli bilgi sahibi olanlar bilir, 4 yaş hayal yaşıdır..Çocuklar bu yaşta inanılmaz hayaller kurar daha sonra kurdukları bu hayallere gerçekmiş gibi inanırlar..Bu bilgiyi ilk öğrendiğim zaman, o yaşta o kadar hayal kurabilen ve buna inanan çocuğun ne kadar sevimli olabileceğini ve başına ne işler açabileceğini hayal etmiş, günlerce her aklıma geldiğinde gülümsemiştim:) (nereden bilecektim benimde bir oğlum olacak ve o yaşa geldiği zaman başıma ne işler açacak:D )
Hatta o zamanlar tamda 4 yaşlarında olan dayımın torunu, elma sapını bir yılana benzetip bizi korkutmaya çalışmış, daha sonrada kendi yalanına kendisi inanıp korkudan saatlerce koltuğun tepesinden inemeyerek bizi gülmekten kırıp geçirmişti..:)

Dün akşam İbrahim Eren okulda neler yaptığını anlatırken, ''bugün doktor amcayada gittik anne benim karnıma baktı'' dedi. Daha önceden okuldan, her çocuk için bir sağlık dosyası açılacağını okulun doktorunun aylık rutin gelişmeleri bu dosyalara kaydedeceği hakkında bilgi verilmişti..O yüzden pek önemsemedim..Fakat bu sabah okula gitmeden önce kıyafetlerini giydirirken elinin üzerinde bir yeri gösterip ''buraya dikkat et anne doktor amca oraya iğne yaptı acıyoo'' dedi..Elinide o kadar itina ile havada tutuyorki.:) O anda bütün cinlerim tepeme toplandı, çocuğumun 4 yaşında olduğunu unutup elinde iğne izi varmı diye bakmak bile aklıma gelmedi..Hatta o sinirle sabah namazını bile kaç defa kıldığımı hatırlamıyorum.:D
Birkaç saat sonra okula telefon açtım..''Benim çocuğum astım hastası, bunu doyasında da belitmiştim siz benim haberim olmadan nasıl iğne yaparsınız. Madem bildiğinizi yapacaksınız o halde o dosyaları niçin bize doldurttunuz..bla..bla..bla.. '' verdim veriştirdim..Karşı taraftan yalnızca, bunun rutin bir kontrol olduğu iğne, ilaç vb. birşey kullanılmadığını söylediler..
Ta ki o zaman oğlumun 4 yaşında olduğu aklıma gelmişti:D Gerçek anlaşıldı ki;
İbrahim Eren ilaçlarını içmeyi reddettiği zamanlarda babasının (pek de tasvip etmesemde) ''O halde seni doktor amcaya götüreyim de sana iğne yapsın'' demesi çocuğun kafasına doktor amcalar iğne yapar fikrini yerleştirmiş, dünde doktora gidince kendine iğne yapıldığını hayallemiş..:D
Artık okulda benim için paranoyak anne diyorlardır herhalde:D Önümüzdeki sene İbrahim Eren'in kaydını yapmazlarsa hiç şaşırmayacam:)
Kim demiş hayal kurmak zararlı değildir diye:D

25 Kasım 2008 Salı

Ya Taiba!


Bugün hareme gittik..
Aslında burada çok normal, sıradan birşey hareme gitmek fakat Hacc mevsimi nedeni ile sık ziyaret edemiyoruz artık..O yüzden bugünlerde bizim için çok kıymetli oluyor bu anlar;)
Hacılar tıka basa olmasa da doldurmuştu haremi, hepsinin yüzünde bizim için artık sıradanlaşan o anı yaşamanın heyecanı vardı.. O heyecanı tekrar yaşamayı okadar arzuluyorum ki, her hacının yüzüne bakıp gözlerindeki pırıltıyı yakalamaya çalışıyorum..Sonrada başkaları için bu kadar önemli olan bir güzelliğin benim için ne kadar ulaşılabilir olduğunu hatırlayıp ne kadar şanslı bir kul olduğumu düşünüyorum.. iyiki Medine'deyim, iyiki Medine'liyim diyorum:))
Aslında haremde fotoğraf çekmek yasak, fakat çok kalabalık zamanlarda engel olunamıyor artık..Bende ellerinde fotoğraf makinesi habire zırt-pırt sağın solun, dibin köşenin, olur olmazın resimlerini çeken hacıların arasına karışıp fırsatı değerlendirdim;)
Medine halkının Harem diye adlandırdığı Mescid-i Nebevi'de ufak değişiklikler var..Onları resimledim sizler için..Haremin açık alanı üzerini önceden harem içinde birkaç tane bulunan şemsiyeler ile kapatıyorlar..Ve o şemsiyeler yapım aşamasında çok ilginç görünüyorlar..İbrahim Eren,
dev örümcek diyor onlara:)) bakalım siz neye benzeteceksiniz..Bunlar henüz yapım aşamasında.. Bitmiş halleri böyle olacak..

Altından bakınca da böyle...

Ziyarete gelen misafirler için çok faydalı olacak..Biz alıştık artık sıcağa ama ziyaretçiler çok sıkıntı çekiyordu..İki senedir devam eden çalışmaların bir an önce bitmesini diliyoruz artık..
Bu kadar harem resmi çekilirde İbrahim Eren çekilmez mi?

Ben şemsiyeleri karelemeye çalışırken, ''Anne sana bi poz verecem hadi beni çek lütfen'' diye çırpınan İbrahim'in verdiği poza bakarmısınız:))
İbrahim'in teknolojiyi keşfetmeye çalıştığı an...


Bayıldım ben bu ikiliye:)) Diğer çocuk İbrahim'in arkadaşı Erva..Benim gelecekteki gelin adaylarımdan birisi;) Nasılda şirinlik yapıyor:)Ayrıca bu çocuğun benim için özelliği henüz net bir resmini yakalayamamış olmam:) Yakaladığım zaman onuda paylaşacam;)

Ve..Medine'de çocuk olmak...

20 Kasım 2008 Perşembe

Gece kek yapmaya kalkarsam:)

Son zamanlarda yaptığım kekler bulgur bulgur oluyor, ele alınca dökülüveriyordu. Bu konudaki tecrübelerine güvendiğim bir arkadaşım unu çok fazla koyduğum için olduğunu söyledi..Bende gecenin 2'sinde unu az bir kek denemeye karar verdim..
Malzemeleri karıştırdım, oldukça az un koyarak (ki tarifte de tahin kıvamında olması yeterli diye yazıyordu) fırına verdim keki.. ve birşeylerle oyalanmak için içeri odaya geçtim..Tam 10 dakika sonra kek ne haldedir diye mutfağa doğru yollanmıştım kii birde ne göreyim, mutfağın kapısından dumanlar çıkıyor, ortalığı keskin bir yanık kokusu sarmış..:( Fırının kapağını açtığımda, fırının alt tablasının tamamen yanmış kek ile kaplandığını gördüm..Benim ızgara üzerine koyduğum unu az sevgili kekim kabara kabara kalıptan taşmış bütün fırını mahvetmişti..
Yinede birşeylerin kurtarılabilir olduğunu düşündüm ve kekin altına bir tepsi yerleştirip duman ve kokunun sebebi alt tablayı çıkararak tekrar fırının kapağını kapattım ve yine mutfaktan çıktım..Bu sefer mutfağa biraz daha yakın bir yerde konaklayıp olacakları bekledim..(Bu arada buraya kadar okuyanlar benim saray gibi bir evim olduğunu mutfaktan çok uzaklara gittiğimi düşünmesinler:) evim kibrit kutusu kadar bile değil:) ) Mutfaktan gelen koku ve duman kesilmeyince tekrar bi göz atma ihtiyacı hissettim.. Çünkü bu koku ve duman bu şekilde devam ederse komşularımın difa-ul medeniyi (İtfaiyeyi) çağırması an meselesiydi..
Sonuç tahmin ettiğim gibiydi:( halen daha uslanmayıp kabarmaya devam eden kekim tamamen kendi iradesi ile kalıptan tepsiye intikal etmiş oda hali ile alt tablada olmayınca yanarak duman ve kokuyu devam ettiriyordu..:(
Tamam pes ettim diyerek fırını kapattım evdeki tüm havalandırma kaynaklarını açtım ve üzerimdeki bu stresi ancak yazmak rahatlatır diyerek buraya aktardım..:)
Yok olan emeğime, temizlemek zorunda olduğum simsiyah bir fırın ve edevatlarına, evimdeki keskin yanık kokusuna yanmıyorum..:( Duman kokusundan rahatsız olduğu için uyuyamayan Kayınpederimin ''bu gelin sabahlara kadar evde periler gibi dolandığı yetmiyormuş gibi bu saatte kek yapma aşkından bizi dumana boğdu'' diye hakkımda düşündüklerine yanıyorum..:) Halbuki tek niyetim adamcağızın sabah kahvaltısına mis gibi bir kek koymaktı..:(
Neyse olan oldu artık gidip tüm gürültülerimle temizleyeyim şu mutfağıda deliller ortadan kalksın bari;)

19 Kasım 2008 Çarşamba

Bizim evin nağmeleri..:)

Bu aralar bizim eve bir radyo vericisi kurulsa epey bir dinleyici kitlesi toplarız herhalde..Ben dinlemezdim diyerek ön yargılı olmayın hemen, bizde her kesime hitap edecek yayın mevcut..;)

İbrahim Eren'in okul dersleri 4 bölümden oluşuyor..Arap alfabesi, rakamlar, ingilizce ve Kur-an.
Okulda yeterince çalıştırılıyorlar aslında..fakat bizimki arapçayıda yeni öğreniyor olduğu için bende evde desteklemek zorundayım..
Evde de işi oyuna dökmeye çalışıyoruz yoksa mümkün değil küçük adam birşey öğrenmeye yanaşmıyor..:( Hal böyle olunca tek kurtarıcımız şarkılar, sesli ve görüntülü yayınlar..Sorunda orada zaten, bir şarkı yahut Kur-an'dan bir sure (teyipten veya bilgisayardan) açtığım zaman eğer çok dikkatini çekecek birşey yoksa başında durmuyor, alıyor oyuncaklarını evin en sakin ortamına taşınıyor:) zaten dikkat çeken birşeyde varsa bütün dikkat ona yoğunlaşıyor dinlediğinide anlamıyor:) E bu durumda iş anneye düşüyor, ezberliyor bütün şarkıları bütün gün evde İbrahim nereye giderse oda işini oraya taşıyıp söylenip duruyor:)

Bir saat boyunca evimizde, Whellss on the bus go round and round, round and round...nağmeleri çınlarken bir sonraki saatte, Elifun Erneb yecri yel-ab yekulu cezeren... diye devam eden nağmelerini dinleyebilirsiniz..:D Bunlar gün içinde çeşitli saatlere dağılmış;
Felak Suresi,
Mesed Suresi,
Old Mc Donald had a farm E I E I O....şarkısı,
Elif Be Te Se Ciiim Haa...diye devam eden uyduruk şarkımız:),
Vahid, İsnan, Selasee...(rakamların şarkısı) diye uzayıp gidiyor...:)
Bazen beynim laçka oluyor, gece uyurken bile şarkıları sayıkladığımı düşünüyorum:) neyseki kocamdan henüz bu konuda bir şikayet almadım;)

Hele bir rakamların şarkısı varki İbrahim'den daha çok ben hayranım ona, gece gündüz dilimden düşüremiyorum şu ara:) Nasıl birşey olduğunu merak ediyorsanız burada..

18 Kasım 2008 Salı

Bu ne hal?

Az önce bloğuma bir yabancı gözü ile bakayım dedim ilk defa...Şimdiye kadar sağını solunu düzeltmek için uğraşmaktan hiç fırsatım olmamıştı..
Bloğu baştan sona okumaya çalıştım ama okuyamadım:) düşük cümleler, bozuk kelimeler, imla hataları alt üst ettiler bütün konsantrasyonumu..Ben Türkçeyi unutmuşumda haberim yok..:( Bu gurbet ellerde ecnebi olduk, ne arapçamız oldu, ne türkçemiz kaldı..:( var olan bir dilimizdi ondan da olduk iyi mi?
Başka bir yerde görsem mutlaka eleştirmeden geçemiyeceğim bu eksikliği kendi bloğumda da eleştiriyorum..:) Okuyanlardan,okumak zorunda kalanlardan özür diliyorum..
Uzun zamandır kitap okumadığımı ortaya çıkardı bu blog rezil etti beni:) gerçi İbrahim Eren'in olur olmaz heryerde konuştuğum türkçeyi düzeltmeye çalışmasından, '' Anne makinede değil, makinada makinada diyeceksin'' diyerek beni yerin dibine sokmasından anlamalıydım türkçemin ne hallere geldiğini..
Bu arada babacığımada sitemlerimi göndereyim. Bloğumu takip ettiğini düşünüyordum..Yazarken türkçe karakter kullanmadığım için sürekli beni uyaran babamın bu eksikliği en başından fark edip beni uyarmasını beklerdim..Adamcağızda bildiğini yapıyor nasılsa diyerek beni kendi halime bırakmış belli oldu:)

16 Kasım 2008 Pazar

Uyku Duamız..


Her çocukta olduğu gibi İbrahim Eren'in de gece korkuları var. Özellikle de odasını ayırdıktan sonra daha da arttı korkuları.. Ama benim gibi korkusunu bahane edip ebeveyn yatağına kaçmıyor:)
Ben korkusunu yenmek için çareler ararken İbrahim bana tüyoyu verdi;) Birgün onu yatırmak için yatağına eğildiğimde dualar mırıldandığını fark ettim..Kulak verdiğimde, ''Allah'ım korkuç kötüleri bağla, onları benim yanıma gönderme diyordu''..:) O küçücük yürek bile sığınacak biryerler arıyor, duanın gücüne inanıyordu demek.. Aslında bizde yatmadan önce beraber dua okuyorduk ama okuduğumuz dualar arapça olduğu için anladım ki, çocuğu tatmin etmiyormuş.. ''Sana dua öğreteyim onu okumak istermisin'' diye sordum.. ''Evet'' diye cevapladı.. Bu aralar bu duayı o kadar benimsedi ki öğle uykusuna yatarken bile mutlaka okumadan uyumuyor..Ve gecenin bir vakti yine bu duayı okuduğunu duyarsam anlıyorum ki hoşuna gitmeyen rüyalar görmüş..:)

Geldi uyku zamanı, huzur gönder Yarabbi
Bütün yaratıklara rahatlık ver Yarabbi
Güzel rüyalar görüp uyanalım inşaAllah
Lailaheillalah MuhammedRasulullah...

13 Kasım 2008 Perşembe

Cevabi en zor sorular..


İbrahim Eren'in kahramanlık sevdalarından daha önceki yazılarımda bahsetmiştim..Bu yaşta normal midir yoksa bizimkinin hayal dünyası mı çok geniş bilemiyorum, bazen o kadar ileri gidiyorki Dünyayı kurtaran adam bile küçük kalıyor yanında:) Böyle zamanlarında kendini çok fazla kaptırmasın diye Allah'ın varlığından ve büyüklüğünden bahsediyorum ona..Her ne kadar duygularını en doruklarda yaşadığı anlarda beni dinlemiyor gibi görünsede bazı şeyler kafasına girebilmeyi başarmış ve aklının bir köşesine takılmışlar demek...
Bugün onu yatırıp uyumasını beklerken bana çok ilginç bir soru sordu, ''Anne ben niçin Allah olmadım?'' dedi..Bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi bilmiyorum:( Yığınla okuduğum gelişim kitaplarının hiçbirinde Allah'ın yerinde olmak isteyen çocuğa nasıl davranılacağı yazmıyordu:( Allah'ın yaratılmadığını fakat bizim yaratılmış olduğumuzdan bahsettim ama onun henüz bunları anlayacak kapsite de olmadığını biliyorum. Söylediklerimin pek çoğunu anlamadığının farkındayım...
Bebekliğinden beri uyuturken ona Allah'ın isimlerini ve Peygamberimiz için salavatlar okuyorum, şimdiden o güzel isimler aklında yer etsin diye..Geçtiğimiz günlerde (çok şükür) okuduklarımın ne anlama geldiğini sordu..Bende ona Allah'ın ve Peygamberin isimleri olduğunu açıkladım.. ''Allah'ın ve Peygamberin bu kadar çok isimleri var ise niçin bana yalnızca İbrahim Eren ismini koydunuz?'' demez mi..:)Yine afalladım bir müddet ne cevap vereceğimi düşündüm:) Peygamberimizin o isimleri daha sonradan hayatında yaptığı iyilikler karşılığında aldığını, kendiside iyi bir insan olursa ona da başkaları tarafından pek çok güzel isimler verilebileceğini anlattım ama ben sözümü bitirdiğim zaman uyumuştu bile.:)
Bütün çocuklar böyle bir dönemden geçiyorlar mı acaba? Yoksa biz mi sebep oluyoruz bu kadar abartmasına bilemiyorum.. Örneğin sokakta yürürken bize '' Elimden tutmassanız size araba çarpabilir, düşebilirsiniz. Eğer kendinize birşey olmasını istemiyorsanız gelin ve elimden tutun çünkü ben kahramanım bana birşey olmaz'' diyor:D ve bunları söylerken yaya yolunda yürüyen biz, araç yolunun ortasında yürüyen de kendisi:D
Sokağa çıkarken asker kıyafetlerinden başka birşey giydiremiyorum..Mutlaka üzerinde asker yeşilinden birşeyler olacak:) Önceki gün yolda yürürken çamurlu çok pis bir alandan geçmeye çalışıyordu..Bende '' Eğer o çamurlara basarsan çok sevdiğin kıyafetlerin kirlenir üzerine mikroplar bulaşır'' dedim..El cevap; ''Ben kahramanım ya anne, öldürürüm o mikropları'' :) Anlayacağınız benim oğlum kahraman olduğu gibi daha şimdiden Domestosun tahtınada aday:P

9 Kasım 2008 Pazar

Ya ölseydin karınca!



Karıncalar.. evimizde bizden başka uzun süre yaşamayı başarabilen tek canlılar..Şimdiye kadar hayvan ve bitki adına(balık, saksıda çiçek, bambu ve hatta hamam böceği vb. haşerat) her ne geldi ise evimize, fazla hayatta kalamadı malesef:( Ailemizden birini yemeden salıveridiğimiz Cennet papağanını dahil etmiyorum bu saydıklarıma.. Karıncalarında def-i için hertürlü yönteme başvurdum ama yoruldum kendi hallerine bıraktım artık..Onlarda benim yemeklerimi çok beğeniyorlar diyerek (kendimi böyle teselli ediyorum:D..) karışmıyorum gayrı..
Dün akşam mutfakta yemek hazırlığı yaparken İbrahim Eren'de ayaklarımın altında ufak bir karıncayı elindeki karton rulo ile oyununa dahil etmeye çalışıyordu, uzun süreli sessizliğinden sonra aramızdaki diyalog;
-Anne bu karınca ölmüş
- Ya! sanki az önce yaşıyordu
-Zaten yeni ölmüş
-Hym peki nasıl ölmüş?
-Bu rulo onu öldürmüş
-Koy bakayım o ruloyu yere..Kendi başına hareket edebiliyor mu?
-Hayır edemiyor
-Demek ki onu birisi eli ile tutuyordu
-Evet ben tutuyordum
-Yani bu ne demek oluyor?
-Karıncayı ben öldürdüm demek mi oluyor anne? Hüzünlü bir şekilde kafamı sallayarak,
-Sanırım öyle...dedim
Pişmanlığı her halinden belli oluyordu..Bir müddet daha izledi karıncayı ve birden feryad etti
-Anne karınca ölmemişş, canlanıyor..
-O halde Allah'a dua et dedim.. Ona sağlık versin..
Ama nasıl dua edeceğini bilmiyordu..Benden yardım istedi..Duayı ben söyledim O da tekrarladi..
''Allahim ben bu karınca ile yalnızca oynamak istemiştim, amacım onun canını yakmak yahut öldürmek değildi..Lütfen ona sağlık ver..Yuvasına, kendini bekleyen yavrularına gitsin..Bir daha hayvanlara bu şekilde davranmıyacam söz veriyorum Allah'ım..''
İbrahim'in yüzüne bir baktım ki gözleri nemlenmiş neredeyse ağlayacak..Kendime ne yapmaya çalıştığımı sordum.Çocuğa hayvan sevgisi öğretmeye çalışırken neredeyse travma yaşatacaktım:) Ya karınca ölürse.. İbrahim'in bu duygu yoğunluğu ile neler yaşayabileceğini düşündüm ve bıraktım ona dua ettirmeyi kendim içimden ''Allah'ım nolur yaşasın bu karınca'' diye dua etmeye başladım:)
Ve karınca yaşadı..:)Allah dualarımızı kabul etti. Şükürler olsun.. biraz sonra ayaklandı dolanmaya başladı fakat karıncanın ciddi bir travma yaşadığı belliydi:) dakikalarca olduğu yerde döndü durdu:) İbrahim 'Anne neden evine yavrularına gitmiyor burada dönüp duruyor?' diye sorunca, ' Sevincinden yavrum sağlığına kavuştu ya' diye cevap verdim:) Sanırım bundan böyle İbrahim artık yolda yürürken bile karıncalara yol verecek:D

Oyun hamuru ile yaptıklarımız..


Bizim dönem dönem sevdalarımız olur, ama öyle böyle sevdalar değil ölesiye bağlanırız. Rüyalarımıza girer, oyunlarımız sadece onların üzerine kurulur.Sadece onların çizgifilmleri izlenir. Bu kadar ölesiye bağlandığımızdan mıdır zaman sonra bırakıveririz bi kenara.. Hatırası vardır diye atmayız ama eskisi kadar da anmayız artık..Şimdilerde sevdamız Şimşek Mcqueen..Öyle ki;
-Ne yesek İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen
-Nereye gitsek İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen
-Ne yapsak İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen...Bu muhabbet böyle uzar gider artık..Oyun hamurlarımızı da elimize aldığımız zaman sonuç farklı olmadı tabi:) Çaresiz Şimşek Mcqueen yapmak zorunda kaldık. Fena da olmadı hani. bende seviyorum galiba bu sevimli arabayı:) Ama İbrahim duymasın benimde favorim Mater;)Mater babasının favorisi diye onu kimseye vermiyorda:)

Hangisinin İbrahim'e ait olduğu ayırd edilebilir herhalde:)Yinede çok becerikliydi oğlum.Herhangi birşeyi yaparken mutlaka birkaç sefer yerinden kalkar, sıkılır bırakır giderdi fakat bu sefer yapılan Şimşek Mcqueen olunca hiç başından kalkmadan bitirdi:)


Bu da ben oyun hamurlarını hazırlayana kadar İbrahim Eren'in yuvarladıkları:) Pek bi korkunç görünüyor:D

7 Kasım 2008 Cuma

Yüzdeyüz anne yapımı oyun hamuru..



Malumunuz piyasada satılan oyun hamurları hakkında her türlü şey söyleniyor..Hele anne iseniz kulak kabartmadan, işkillenmeden edemiyorsunuz.. Bu durumda iş başa düşüyor anne olarak napsamda çocuğumun hem sağlığını korusam hemde hiçbirşeyden eksik etmesem diye çareler arıyorsunuz..
İbrahim Eren'de nicedir oyun hamuru ile oynamak istiyor sürekli bana hatırlatıyordu. Aslında evde de satın alınmış rengarenk hamurlar vardı ama bile bile çocuğumun eline vermeye vicdanım müsade etmedi ve sıvadım kolları..Önce internetten aradım, taradım. Birisi yalnızca tuz, su ve undan yapılan diğeri tutkal ve undan yapılan iki tarifte karar kıldım. İbrahim Eren'in artık ağzına almayacak kadar aklının büyüdüğüne inandığım içinde tutkal ile yapılandan yaptım. Diğer tarifi ise kuzeni Sümeylan(Süleyman) için tavsiye ettik teyzemize..
Gelelim malzemelere..
Tutkal
Un
Değişik renklerde gıda boyaları.

Fakat ben yaparken pek çok şeyi tecrübe ettim. Paylaşmak istiyorum ki sizlerde benim düştüğüm hallere düşmeyesiniz:P
1. Tutkal ve unu karıştırırken mutlaka önce karıştırma kabına bir miktar(4-5 yemek kaşığı kadar) tutkal döküp azar azar un ekleyerek kıvam verin..Benim gibi kaba unu doldurup sonra tutkal döke döke kıvam tuturmaya kalkmayın bi dünya taş gibi hamurunuz olur elinizde:)
2. İlk başta büyük bir hamur hazırlayın. Daha sonra onu ufak parçalara bölerek renklendirin..Benim gibi her renk için ayrı hamur karmayın:)
3. Mutlaka plastik eldiven kullanın. Onu ilk baştan akıl etmiştim ama:)
4. Hamurunuza cıvık ele yapışan bir hamur kıvamında iken un eklemeyi bırakın ve lastik eldivenden hamur ayrılana dek yoğurun. İlk başalarda ümitsiz vaka gibi görünsede mutlaka hamur ele yapışmayacak kıvama geliyor. Yoksa hamur yapışmayana kadar un eklerseniz o kadar sert oluyorki değil çocuğunuz siz dahi şekil vermekte zorlanıyorsunuz..Olaki yinede sert olursa hamurunuza tutkal ekleyip var gücünüzle yoğurarak istediğiniz yumuşaklığı kazandırabiliyorsunuz..
5. Hamur yoğurmak için uygun bir mekan ayarlayın ortalık çok batıyor. Ben senin gibi pasaklı değilim diyebiliyorsanız ona bi lafım yok;)
6. Hamurla oynarken mutlaka yanınızda nemli bir bez bulundurun ve hamurlarınızın üzerini bununla örtün, bu hamurun tek olumsuz tarafı çok çabuk kuruyor olması..
Hamurlarınızı hava almayacak şekilde poşetleyip buzdolabında uzun süre saklayabilirsiniz.. Ve işte benim zaferim :) rengarenk hamurlarımız.. Mavi renk boyamız yoktu şimdilik bu renklerle idare edecez zaten mavi renge de ihtiyacımız yok bize bu aralar bol bol kırmızı olsun yeter;) Neden mi? Onun cevabı da bir sonraki konuda;)

4 Kasım 2008 Salı

Oynatmaya az kaldi..


İki gündür uykularım biri veya birileri tarafından en tatlı yerinde bölünüyor:( Ve bölündüğü yerde film kopuyor artık uykuya devam edemiyorum;( Beynim sinyal çanlarını çalmaya başladı.. Sana uyku diye bişe yok, sen kıymetini bilmiyon diyo bana:( yoksa benim bu saatte ayakta olduğum görülmüşmüdür:P Şaka bir yana gerçekten sıyırmak üzereyim bütün gün ağrı kesici sakinleştirici ne bulduysam indirdim mideme.. Gece 11'de de bütün ev halkını silah zoru ile uyutup, uykumu bölebilecek bütün araç ve gereçleri ihma edip kafamı yastığa koymuştum kii...Görgüsüz, insanlıktan nasibini almamiş aklıma gelen her türlü hakareti etmeyi müsait bir komşumuz (muhtemelen Mısırlı) televizyonun sesini sonuna kadar açtı, tam da yatak odamın altında.. Ben bile üst kattan rahatlıkla anlayabiliyorum ne izlediğini:( İlk başlarda kafamı yastığa gömüp 'Ya Sabır' çekiyordum fakat benim gibi rahatsız olan başka komşularımız da varmış demek duvara yahut yere sertçe vurma sesleri duydum.. Fakat pişkin komşumuz kendine yakışanı yaptı ve aynı şekilde oda vurarak karşılık verdi ve üstüne tv'nin sesini daha da yükseltti.. O anda ulaşabildiğim en sert cisim elektrik süpürgesinin demirleri oldu ve bende vurmaya başladım.. Bir ben, bir diğer komşu, bir kendisi, bir ben, bir diğer komşu, bir kendisi... Sonunda bu yarışın sonu yok diyerek pes eden ben oldum..Çünkü beynim o dayanılmaz ağrının sinyallerini vermeye başladı:( Kafamı tekrar yastığa gömüp artık ''Allahim nolur ya aklımı al ya canımı'' diye dualar etmeye başlamıştım ki birden televizyonun sesi kesiliverdi..:) Diğer rahatsız olan komşumuz dışarı çıkıp münasebetsiz komşumuzun evine giden ana şalteri kapatmiş:) Fakat şimdi adam Elektriğimi kesebilirsiniz fakat sesimi aslaa dercesine kafasını pencereden çıkarmış eşekler gibi anırıyor:S Önceden rahatsız olan sadece ikimizdik şimdi bütün sokak dinliyor iyi mi? Sevgili komşuma hakkım helal etmiyorum diyerek kapattım penceremi.. Sabaha kadar anıracak değil ya elbet o sesi de kesilecek.. Yazık, olan benim uykulara oldu yine:(

3 Kasım 2008 Pazartesi

Tam 4 yil önce bugün..



Tam 4 yıl önce bugün, artık Sen vardın hayatımda...
O zamanlar bilemezdim senin gelişinin hayatımda neler değiştireceğini..
Onsuz olmaz dediğim şeylerin artık adını bile anmayacağımı, varlığına tahammül bile edemediklerimin hayatımın vazgeçilmezleri olacağını..
Hatta onlarla yaşamanın bana mutluluk vereceğini:)
Ama bunların hiçbirinden şikayetçi değilim bebeğim..

Ben seninle mutluyum..
Sana mutluluk veren herşey benim mutluluğum..
Sen annenin dualarısın..
İyiki varsin..
İyiki benimsin..

2 Kasım 2008 Pazar

Ellerim küçük daha..


Ellerim küçük daha,
Yine de açıyorum sana,
Senindir hazineler,
Dilediğince ver bana.
Sevgi dolu her anım,
Ciğerim sana hep yanıyor aman
Zikrinle rahatlarım.
Yüreğim seni hep anıyor aman..
Şükretmemek ne ayıp!
Her an nimetin içindeyken.
Ah ne acı bir kayıp!
Seni bilmemek Sen varken.
Kalbimdedir İmanım,
Ciğerim sana hep yanıyor aman.
Çok şükür müslümanım,
Yüreğim seni hep anıyor aman..

(Neslihan Nur Türk)



Artık ''Dua'' bölümümüzde var, İbrahim Eren'in öğrendiği duaları da paylaşacağız sizlerle...