Lilypie 5th Birthday PicLilypie 5th Birthday Ticker

31 Aralık 2008 Çarşamba

İlk alışveriş listemizi tuttuk:)


Önceki gün İbrahim Eren'i öğlen uykusundan uyandırıp markete gitmemiz gerekiyordu. Fakat öğlen uykusundan uyandırılan İbrahim her zamanki gibi huzursuzluk çıkarmaya başlayınca eline bir kalem kağıt verip, alacaklarımızı listelemesini bu şekilde aradığımız şeyleri markette daha çabuk bularak hemencecik eve dönebileceğimizi söyledim.. Fikir çok hoşuna gitti;) Benim saydıklarımın kafasında oluşturduğu resimleri çizdi kağıda.. Markettede listesinde olmayan hiçbirşeyi almadı ve aldırmadı:) Market arabasının içinde de elinden bir an olsun düşürmediği listesi ile ''Bakıınn ben ne işlere yarayabiliyorum'' dercesine öyle bir kurulmuş oturuşu vardı ki:) telefonumu evde unuttuğum için o gün çok kızdım kendime:)
Listede neler mi vardı?
  • kurusoğan
  • yoğurt
  • İbrahim'e süt
  • Annesine süt;)
  • sallama poşet çay
  • çikolata
  • muz
  • susam
  • domates
  • kek kalıbı (kek kalıbının neye benzediğini tahmin edemeyince onu çizmesinde birazcık yardım ettim;))
bakın bakalım şifreli listeden hangilerini çözebileceksiniz..:D kolay gelsin..

30 Aralık 2008 Salı

Kınadım, geçtim.. Vicdanım rahat artık..


Sen! bir-iki Filistin videosu izledin, ağlamışsın.. Makyajın akmış.. Hadi onu tazelemeye git. Çoğunluğu yahudi destekli olan makyaj malzemelerini tüketip, yenilerini almak için sebepler yaratman lazım ki İsrail'in de yeni bir Filistin'li kardeşini öldürebilmek için sebebi olsun..

Ben makyaj yapmam vicdanım rahat diyen kardeşim! Seninde makinandaki Ariel marka deterjan ile yıkadığın çamaşırlarının yıkaması bitmiş, gidip onları asıver.. Sizin bilgisayar başından ayrılmanız gerekiyor çünkü bundan sonra yazacaklarım pek hoşunuza gitmeyecek.. ''Ama napayım, başka türlü çamaşırların lekesi çıkmıyor'' diyerek bile bile kullanan pek çokları gibi sende gayet masum (!) bir savunma yapabilirsin. Ama biliyormusun ben lekeli giymeyi tercih ediyorum çamaşırlarımı..Neden mi? Çünkü o lekelere her gözüm takıldığında üzerimdeki lekenin Filistin'li kardeşime ait değilde, masum bir yiyeceğe ait olduğunu hatırlayıp gün içinde defalarca Allah'a şükredebilmek için..

Günlerdir televizyon izlemiyorum, gazetede okuyamıyorum.. Sadece bloglarda ve haberi alınca göz attığım haber sitesinde okuduklarım kadar bilgim var.. Girdiğim sitelerde (ki çoğu zaman internet kesik oluyor site bile açılmıyor) çoğunlukla resimler açılmıyor açılanlarıda ben açılmadan engellemeye çalışıyorum.. Zülme yüreğimin dayanamayacağını bildiğim için.. Resimler niçin açılmıyor biliyormusunuz? Uzun zamandır İsrail, Kızıl Deniz altından ortadoğuya giden internet kablolarını kesiyor.. Arap kardeşleri Filistin'e yapılanlardan haberdar olamasın(sanki haberleri olunca ne yapıyorlarda), arap yarımadası teknolojiden yararlanamasın ki zulmü dikte etmek daha kolay olsun.. Araplar napıyor biliyormusunuz? Tıpkı diğer insanların yaptığı gibi kınayıp dönüyor işine.. artık bağımlısı olduğu CocaColasını yudumlamaya, makyajını tazelemeye, marketlere en çok satanlar arasında yer alan deterjan alışverişini yapmaya..

Aldığımız bir ürün üzerinde illaki ''Made in İsrael'' yazısının yazması gerekmiyor.. Yahudilerin destek verdiği pek çok kuruluş, dernek vs. vs. zımbırtılar var ve aldığımız ürünler bu kuruluşlara üye olabiliyor bu durumda ödemiş olduğumuz ücretin belli bir miktarı otomatik olarak yahudilerin hesabına aktarılmış oluyor.. Yaşananlara vicdanı müsade etmeyen müslümanın görevi kınamaktan önce elinin altındaki internet nimetinden faydalanıp bu malları araştırıp bulması ve kesinlikle almamasıdır.. Biliyorum bunların alışverişini yapmamak çok zor, o kadar sarmışlarki etrafımızı bir yerden kaçsak diğer bir taraftan tutuluyoruz.. Ama ''ben kınadım vicdanım rahat'' demektense, ''ben onların mallarını almamaya gayret ettim vicdanım rahat'' demek daha mantıklı..

Ben bloğuma kanlı bir resim, çığlıklarla dolu bir video değilde, internetimin müsade ettiği ölçüde arayıp bulduğum İsrail destekli ürünlerin linkini ekliyorum.. Bakın bakalım evimizde hangileri YOK! evet yok diyorum çünkü yıllardır bu gayret içinde çırpınan benim bile evimde pek çoğu var malesef:( Marifet evlerimizdeki o ürünleri çöpe basıp bu olaylar küllendikten sonra yenilerini almak değil, bundan sonra hiçbir şekilde almamaktır.. Başarabilene helal olsun...


''Çocukken, Cehennemin varlığından haberdar olduğum zaman o küçücük aklımla Allah'a çok kızmıştım Cehennemi yarattığı için.. Artık biliyorum ki benim Kudreti sonsuz Rabbim hiçbirşeyi boş yere yaratmamış..''

28 Aralık 2008 Pazar

Hicri Yılbaşınız Mübarek Olsun..



ALLAH'IM

MAL verdiğin zaman SAADETİMİ

KUVVET verdiğin zaman AKLIMI

İKTİDAR verdiğin zaman BASİRETİMİ

BELA verdiğin zaman İMANIMI

NİMET verdiğin zaman MERTLİĞİMİ

GÜZELLİK verdiğin zaman İFFETİMİ

ZORLUK verdiğin zaman SABRIMI

BENDEN ALMA!

27 Aralık 2008 Cumartesi

Konuştuu konuştu:)


Bugün İbrahim Eren şaşırıp benimle arapça konuştu..:) O'na masal anlatırken birden konuşmamı arapçaya çevirip masaldaki olayların aksi şeyler söylemeye başladım. Bizimkinden kaçmadı tabi hemen atladı '' Laa cemel yezhebu ilel beyt'' diyiverdi:D Bizim için günün olayıdır bu:) çünkü hiçbir şekilde konuşturamıyorduk, hele cümle kurduğunu hiç bilmiyorduk:) O'nunla arapça konuşmaya kalktığımız zaman bize yukarıdaki gibi bakış fırlatıyordu.:D

25 Aralık 2008 Perşembe

Televizyonsuz hayat.. Ne rahat..

Sevemedim şu meredi.. 10 dakikadan fazla karşısında kalmak çıldırtıyor beni.. Gürültüsü zaten cabası.. O yüzden özel bir sebep (babamızın evde olduğu günler, ki bunlar toplasan senede bir hafta etmez) olmadığı durumlarda açmam, aramam bile.. sıkıntıdan patlasam tv yi açmak aklıma gelmez şükürler olsun..:)

Günlerdir hobilerimle uğraşmaktan ellerimde derman kalmadı bugün dinlenmeleri gerektiğini düşündüm ve beni onlardan alıkoyabilecek başka bir uğraş bulamadım..:( yaklaşık 10 gündür evden çıkamamış olmamında verdiği etkiyle kendimi tv karşısına bağladım.:)

Dayanamadım ama, isyanım içimde büyüdü artık. bileklerimin ve ellerimin bütün ağrısına rağmen buraya aktarmak istedim..

Çeyrek asırlık hayatımda bu kadar riya, bu kadar kan, bu kadar şikayet görmemiştim.. Halkımın kültürünü bile şekillendirebilmeye kadir bu nimetin bu kadar vahşice kullanılmasını görmek ne kadar acı verici:( Hiçbir kanalın diğerinden farkı yok.. Hepsi sanki tek bir kişi tarafından yönlendiriliyor.. yalnızca bir kaçı sağ elle, bir kaçı sol elle..;)

Gençliğe neler olduğunun sebebinide buldum işte.. Bizler böyle bir tv yi izlemekten zevk alıyorsak çocuklarımızıda kendi eserlerimiz olarak kabul etmek zorundayız.. Bu arada RTÜK denen kuruluşun ne işe yaradığını merak eder durumdayım..

Bugünkü tv zapıma yemekteyiz programında ara verdim.. Orada izlediğim kişiler İbrahim'in tabiriyle televizyonun içinde yaşayan amcalardan değildi, bizzat bizden, içimizden benim ülkemin insanlarıydı. Hayatımda onlar kadar riyakar, ikiyüzlü ve görmemiş insanlar tanımamıştım.. Bir insan miktarı ne kadar olursa olsun PARA denen şey için bu hallere düşer mi? Acaba büyük mü konuşuyorum?

Programın bitmesine tahammül edemedim, yarım saatliğine kapattım tv yi. Kulaklarımı ve sinirlerimi dinlendirdikten sonra daha güzel birşeyler görebilmek ümidi ile tekrar açtım.
Ve haberler.. Kriz vıdıvıdısını, zamları, şunları bunları sabırla dinledim ama bugünlerde Türkiyem'i beyazlara bürüyen Kar'dan bu kadar şikayet edilmesine yüreğim dayanamadı.. Yahu daha birkaç ay önce suyumuz bitiyoor diye deli divane bağırıp çağıran siz değilmiydiniz.. Şükürsüz nankörler.. Yaradanınız size yaranmak zorunda mı? Bolu'da kardan yollar kapanmışta, muhabir sanki bir felaket yaşanmış yüzlerce insan kaybolmuş gibi anlatıyor olayı. Tamam hoş değil yaşananlar ama acaba orada bir yakınımız varmıydı, kimseye bişe olmuşmudur diye telaşlandırmaya da hakkı yok bizi.. Eminim birkaç gün sonra birkaç bilmişde çıkıp yağan kar yeterli olmadı diye bir açıklama yapacaktır.. O zaman o muhabiri bulup kafasını karlara gömmek gelecek içimden..

Ve son olarak bir ara takip etmiştim şimdi ne hallerdedir diyerek Tek Türkiye dizisini izledim..:( Gerçekleri gösterelim derken egolarını tatmin etmekten öteye gidemeyenleri.. İğrençti yaa. Bu dizi amacını aşmıştır artık, bitirilmesi gerekmektedir ki o yolda gittiğini izlemledim zaten.. İsabet olur.. Bu diziyi hep ben ve üzeri yaşlarım mı izliyor? Yönetmenlerinin böyle bir garantileri mi var? Vahşet bu boyutta mı sergilenir insanların önüne? Eminim bunun üzerimde bıraktığı etkiyi birkaç gün atamıyacam ve her gece kabuslar görecem.. Çocuğumun ve izlemek zorunda kalan çocukların üzerinde bıraktıklarını hiç düşünmek istemiyorum zaten..:( Bazı gerçekleri insanlara gösterebilmek için bu yolların denenmesi benim ''fazla insancıl'' ruhuma ters düşüyor napayım..:( ama eminim bugün o diziyi izleyipte keyifle bir dizi izledik diye kanepelerinde yayılanlarda olmuştur..

Ve gelelim keyifli tarafına..;)
Yemekteyizden başlayalım.. Ben hiçbir zaman o programdaki yarşmacılar gibi market listesi hazırlayamadım.. Hazırladıklarımıda ya evde unuttum yahut markette yanımda olduğunu unuttum:) Hep bodozlama daldım reyonlara ama birşeyi unutup da eve geldiğim çok nadirdir:) yani demem o ki boşuna liste yapıyorlar :P

Masa düzenleri.. Kendi aralarında hep eleştiriliyor zaten ben onları eleştirmeyecem.. Bende misafirlerime onlar gibi sofralar kurmaya gayret ederim ama daha bugüne kadar onlar gibi yapmacık, soframdaki her kurala riayet eden misafirim olmadı henüz.. Yeri geldi milletvekillerini, ailelerini ağırladım yeri geldi ben ve ailem için daha önemli insanları.. Bıçaklar neredeyse hiç kullanılmadı, kullanılanlarda amaçlarının dışındaydı:) Servis tabaklarını hep kalabalık ettiği gerekçesi ile bir tarafta yığılmış halde buldum:) Ve son olarak nimete saygı diye çığırtkanlık yapıp, konuklarının önünden aldıkları yemek dolu tabakları birbiri üzerine koyarak mide bulandırıcı bir şekilde taşıyanların saygı ölçülerini çok merak ediyorum..

Ve Tek Türkiye eleştirisi..:)
Fazla söyleyecek lafım yok çünkü aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyor.. Yalnızca son sahnede doktor öldürülen karısına sarılıp ağlarken, öğretmen nefes alıp yutkunuyordu ya.. Bütün konsantrasyon mahvoldu.:)

21 Aralık 2008 Pazar

Fotoğraflarda konuşabilseydi..

Eminim görebildiğimizden çok daha fazlasını anlatırlardı, fotoğraflarda konuşabilseydi..
Aşağıdaki resimde ''Dili olsada konuşsa'' dedirtecek cinsten.. Her baktığımda yüreğimi sızlatan nicedir unuttuğum şükretmeyi hatırlatan bir resim..

Arşivimden...



20 Aralık 2008 Cumartesi

Bir Dinozor masalı..


Başlığa bakıpta size Dinozor masalı anlatacağımı düşünmeyin sakın. Zaten günlerdir evimiz GROWW GROWW sesleri ile inliyor, birde dinozor masalına tahammülüm yok:) Amacım yalnızca evimizde yaşananlardan sizi haberdar etmek;)
Şu aralar yine dinozorlara fena takmiş durumdayız. Öyleki bir tane bulsak hemen eve alıp besleyecez ama Yüce Rabbime binlerce kere şükürler olsun ki yok, nesilleri tükenmiş.:)
Bu iki kafadar varya... Benim masum, tertemiz yürekli oğlumu kandırmışlar onuda bir dinozor olduğuna inandırmışlar.. Şimid üç kafadar bütün gün evi GROWW sesleri ile inlettikleri gibi, dipte köşede sıkışıp kalmış, zor durumda yardıma muhtaç ne varsa, avize boncuklarına varana kadar kurtarma(!) çabası içindeler.. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyeceğimi anlayınca bir fikir atıyorum ortaya;
- İbrahim Eren çizgi film izlemek istermisin? Hadi seç bitanede sana çizgifilm açayım..(İçimden de Allah'ım lütfen en gürültüsüz hatta sessiz bir çizgifilm seçsin diye dua ediyorum)
İbrahim:
-Yaşasıınn Dinozor çizgifilmi..
Anne:
-:S

Olsun bunada şükür hiç değilse nereden kafama birşey düşecek diye endişe etmeden bir saat geçirebilecem diyerek açıyorum çizgifilmi.. İlk açılışta İbrahim'le kumanda çekişmesi, bağrış çağrıştan sonra volume 3 te karar kılıp diğer odaya taşınıyorum kafa dinlemek için..
Yaklaşık bir saat sonra ortadan yok edilen dinozorlar hatırlanıp aranmasın diye, gözüm gibi baktığım rengarenk caanım keçelerimi seriyorum İbrahim Eren'in önüne;
-Hadi gel sana bunlarla oyuncak dikelim, ne dikmek istersin?
-Aa çok güzeel, ben sana bir resim gösterecem ondan dikelim.. (Merakla bekliyorum gelecek resmi..)
-İşte bundan yapmak istiyorum.
-:S ama bitanem bunu pastel boyayla yapmışlar, istersen bizde bunu daha sonra pastelle çalışalım, şimdi keçelerle farklı birşey yapalım.
-Olur şimdi keçelerle bunu yapalım. Sonrada pastellerle yine bunu yaparız..
-:) anlaşıldı kurtuluş yok
-Anlamadım annee..
-Hangi renklerden yapacaz hadi seç diyorum..

Ve ortaya bu şaheser çıkıyor:)
İfadesi bir dinozor için biraz lakayt oldu ama:)) İbrahim Eren çok mutlu çünkü artık 4 kafadar oldular..:)


Bu da ben dinoları resimlerken niçin beni çekmiyorsun diye küsmüş İbrahim..:))

16 Aralık 2008 Salı

Bugün kendimizi aştık biz..

Günlerim çok monoton geçiyor:( Hergün aynı şeyleri yapıyorum. İbrahim ile ilgilen, yemek yap, evi temizle başka birşey yok..Depresyon belirtileri görmeye başladım kendimde. Bu durum düşüncemi rahatsız etse de bir tarafım hiç şikayetçi değil. Kendime acı çektirmekten zevk alır oldum..
Ama bugün kırdım zincirlerimi.. İbrahim Eren okuldan dönüp öğlen uykusunu aldıktan sonra yürüyüş yaptık, hemde oldukça uzun bir yürüyüş taa hareme kadar.. uzaklığı metre ile ölçmedim:) fakat yaklaşık bir saat sürdü ve çok eğlendik birde arkadaş bulduk yanımıza, yol boyunca kah lafladık kah alışveriş yaptık, akşam ve yatsı namazlarımızıda haremde kıldık ve akşam 9 buçuk gibi eve döndük.. Eve geri dönerken yürümedik tabi:) bu kadar tembel vücutlara fazla yüklenmek olmaz, bugünlük bu kadar yeter ama haftada iki gün yapmalı bu yürüyüşü diye not ettik aklımıza..
İşte günümüzden kareler..



Birşey daha yaptım İbrahim Eren için.. Hazır teyzemizde kırmışken tabuları:)içindeki Spiderman aşkına ön verdim bugün.. Spidermanlı çoraplarını giydirdim, çorapların sevdasına o kadar uzun yol boyunca hiç yoruldum demedi..Spidermanlar yorulmazmış:) birde spidermanlı saat aldık yolda, keyfine diyecek yoktu:) ve bu onun Spiderman bakışıymış:)




Sportman erkekim benim.. Şelale kenarında yol arkadaşını bekliyormuş.. Şelalede aksaydı arkada iyi bir fon olacaktı ama akmıyordu malesef..



Yürü erkekim.. Yollar senin:P



Arada atıştıracak tabi yol uzun..



Son olarak Kubbetül Hadra ile Ay'ın muhteşem birlikteliği.. Yalnız fotoğraf kalitesi için çok özür diliyorum resimi çektiğim mekan hem çok uzak hemde çok karanlıktı ancak bu kadar oldu..Yaklaşmayı da göze alamadım çünkü ileri taraf görüldüğü gibi çok kalabalıktı..
İnşaAllah kısa zamanda bunu telafi etme imkanı bulurum;)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Memleketten bir nefes, bir koku geldi bize...

Temel'in 61 plakalı araç gördüğü zaman lastiğine bıçağı saplayıp, ''Memleçet havasi alayrum'' derken yaşadıklarını daha iyi anlıyorum artık:) buralarda 25 plakalı bir araç görsem bende farklı davranmayacağım herhalde:P
Bugün annemlerden, daha önceleri kardeşime Mutlu çocuklar'ın sitesinde okuduğum ve buralara gelen birisi olursa bu kitaplardan gönderebilirsiniz dediğim ama verdiğim tavsiyeyi kendim bile unuttuğum, kitaplar ve yanına da İbrahim Eren için ufak tefek şeyler ekledikleri bir paket geldi..Paketi ilk açtığım anda abartılı gelecek belki ama sanki içinden annem, babam, kardeşlerim çıkacak zannettim:) Hepsinin kokuları tek tek geldi burnuma..hepsi kendilerinden birşeyler koymuş üzerlerinede ufak notlar eklemişler ve göndermişlerdi... Pakette neler mi vardı? İşte bazıları..
Konu mankenimiz Çizgili...:) Çizgili teyzesinden..



Kitaplarımız.. Birde yanına İbrahim için hayvan masallı bir kitap eklemişler ama '365 Etkinlik' o kadar güzel ve albenili ki İbrahim Eren'in diğer kitabı fark etmesi biraz zaman alacak..:)
Harika çocuk kitabıda benim başucu kitaplarım arasında yerini aldı bile..



İbrahim Eren okula giderken üşümesin diye anneannesi hırka ve Şimşek Mcqueenli çorap teyzeside spidermanlı külotlu çorap koymuş.. Ah teyzesi yaktın bizi, biz tasvip etmiyoruz diyerek hiçbir şekilde spidermanlı birşey almıyorduk İbrahim Eren'e.. Şimdi bize bakııın teyzem aldı bana diyor..:) Ve balonlarımız, hepsini şişirdik astık odamıza hiç kalabalığımız yok ya..:D ama olsun bunların üstünde Türk bayrağı var ve gerçekten sanki eve Türkiye havası getirdi..




Stickerlarımız... Motosikletli olanlar dayısından diğerleri kuzeni Sümeylan'dan.. Sümeylan birde not yazdırmıştı üzerine, Bunlar şapışabiliyooo diye..:) Yerim ben senin dillerini, abin her tarafa şapıştırdı zaten.. Resimini çekene kadar birkaçı uçmuştu bile:D



İbrahim Eren'in fındık ezmesi tutkusunu bilen babam aramiş taramiş katkısız fındık ezmesi bulmuş ve göndermiş..Fındık ezmesi hayranlarına kesinlikle denemelerini tavsiye ederim. Şimdiye kadar Krokantlı karışımları fındık ezmesi diye yedirmişler bize..



Benide unutmamışlar sağolsunlar..Takı takıntımı biliyorlar, banada takı yapayım diye bir sürü incik-boncuk göndermişler.. Hepsini yapıp takmak nasip olur inşaAllah.. Boncuk seçimini yapan çizgiliye özel teşekkür gönderiyorum renkler tam benlik;) Serde biraz kokoşluk varda..:D


Vee.. Beni en çok duygulandıran..İbrahim Eren'in en küçük teyzesi kendisinden de birşeyler koymuş olmak için çantasından kalem açacağını çıkarıp koymuş..Üzerindeki notu ile beraber İbrahim'in kıymet bileceği zamana kadar saklayacağım.. Umarım bunun için bana kızmazsın..;)


Ufacık şeyler birgünlüğüne de olsa beni sanki Türkiye'ye götürüp getirdiler.. İbrahim Eren'de bütün gün stickerlerini ve kitaplarını evde dolandırdı durdu.:) En uygun yerlere hepsini şapıştırdı.. Gerçi kayınpederim, İbrahim Eren'in bunların hiçbirine ihtiyacı olmadığını hepsinin daha güzellerine sahip olduğunu bir oda dolusu oyuncağın içinde bütün gün o stickerlerle oynamasının gereksiz olduğunu söyledi İbrahim'e :) ama bizim için önemli olan bunların somut değerleri değil , bizi mutlu eden düşünülmüş olmak, değer veriliyor olmak.. Hepinize, herşey için Teşşekkür ediyoruz..

Yemek duamız..


Bu soğuk günlerde karpuzlu bir fotoğraf içimizi ısıtsın istedim;)




El açtım Allah'ım sana
Akıl, fikir, doğruluk
İyi huylar ver bana.
Yemezsem büyüyemem,
Okuluma gidemem.
Güzel güzel yerim
Herşeyi yaratan
Allah'ıma şükrederim..



Resmi olarak yemek duamız bu, fakat yemek üzerine farklı dularımızda var.. Örneğin;
İbrahim Eren her gece bir biberon süt içmeden uyumaz ve biberon tam ağzına kadar dolu olmalıdır..Gün içinde süt verilmediği için, bir yudum süt bile süttür onun için:) Fakat bazen evde biberonu dolduramayacak kadar süt bulunduğu hatta nadirende olsa hiç süt olmadığıda oluyor.. Hiç süt olmadığı durumlardan bahsetmek bile istemiyorum:) fakat sütün biberonu tam dolduracak kadar yetmediği zamanlarda yaygara kopmaması için annesinin icat ettiği bir yöntem var;) Ellerimizi açıp,
''Allah'ım bana bu sütü verdiğin için sana şükürler olsun, öğrendimki sütü çok sevdiği halde bulamayan çocuklar varmış, sen onlara süt gönder Rabbim ve bu süt ile beni doyur afiyet ver'' bu duanın sonunda sütünü içip mışıl mışıl uyuyor.. İşte duanın gücü;)


(Bu arada biberonu bıraktığımızı bilenler için bir bilgilendirme:P Biz biberona yeniden başladık aslında hiç itirazı yoktu ama çok acı çekiyordu, çok sevdiği sütü bile bazen içmeden uyuyordu:( Annenin yüreği acıdı ve tekrar biberonla vermeye başladı sütünü, günler sonra sütü karşısına biberonla gelince gözlerindeki ışıltı herşeye değerdi..:) Askere gidene kadar sütünü biberonla içecek değil ya elbet onunda bir vakti vardır diyerek zamana bıraktık..)

Ne kadar çok biberon dedim. Başlığı biberon olarak atsaydım daha iyi olacaktı..:) neyse bırakayım artık yoksa yine ağzımdan (elimden) kaçacak:P

8 Aralık 2008 Pazartesi

Hayırlı Bayramlar...

Gurbetin en zor geçen vaktidir bayramlar.. Bayramlıkların anlamını yitirdiği, gülümsemenin yüzünüzde anlamsız bir boşluk bıraktığı, yan komşunun kapısı çalınırken içinizde birşeylerin kıpırdadığı ama sizin kapınızda değişen hiçbirşeyin olmadığı..:(
Yaşamayan bilemez, öz vatanda bayramın kıymetini.. Sevdiklerinizle beraber mutlu bir bayram diliyorum sizler için..
Şükürler olsun bizde En güzel ile beraberiz.. Birazdan Mescid-i Nebevi'ye bayram namazına gideceğiz, Peygamberimizle bayramlaşmaya.. Zaten bize O'nunla beraber olduğumuz her an bayram.. Bize hergün bayram:)


Bu arada bloğumuzada bayramlığını giydirdik;) Bizim için bayramlığın bir anlamı yok ama artık onun için var:P

6 Aralık 2008 Cumartesi

Arafatta olamamak..

Büyük gün geldi.. Bugün hacılar Arafat'a çıktı, çıkmaya devam ediyor.. Yarın vakfe yapılacak, akşamdan sonra Müzdelifeye geçilip taş toplanacak ve bayram sabahı şeytan taşlanacak..Mekke'de nasıl bir coşku var şimdi.. Şu anda orada olmayı ne kadar çok istiyorum, fakat bu sene bize kısmet olmadı:( İnşaAllah seneye diyoruz artık kısmetse..
Bu senede payımıza düşen iki sene önce İbrahim Eren'le beraber yaptığımız Haccın resimlerine iç çekerek bakmak oldu.. Resimlerin büyük bir kısmı bilgisayarın azizliğine uğramış, birkaçını da sizlerle paylaşalım..


Arafatta uykuya doyamamıştı İbrahim Eren, annesi rahat ibadet etsin diye...




Uyanmışta keyif yapıyor..:)




E hadi anne ben hazırım..Herkes Müzdelife'ye gidiyor, sen fotoğraf çekmekle meşgulsün..

Bayramın ikinci günü;



Baba omuzlarında şeytan taşlamaya gitmek gibisi yoktur herhalde..:)




Ne kadar uzunmuş Mina'nın yolları.. Sen devam et baba ben azcık kestireyim...;)

4 Aralık 2008 Perşembe

Haydi Gülümse!

Bu günlerde o kadar ihtiyacım var ki gülümsemeye..
Böyle zamanlarımda İbrahim Eren'in arşivi unutturuyor bana zamanı..
İşte gezinirken rastladıklarım, beni gülümsetebilenler...



İbrahim Eren, msnden onu çağıran dedesinin yanına gitmeye çalışıyor:D


---------------------------------------------------------------------------



Dışarı çıkmak için hazırlanmış fakat, annesini beklerken uyuya kalmış..:D

26 Kasım 2008 Çarşamba

4 yaş hayalleri...


4 yaşında çocuğu olanlar yahut çocuk gelişimi hakkında yeterli bilgi sahibi olanlar bilir, 4 yaş hayal yaşıdır..Çocuklar bu yaşta inanılmaz hayaller kurar daha sonra kurdukları bu hayallere gerçekmiş gibi inanırlar..Bu bilgiyi ilk öğrendiğim zaman, o yaşta o kadar hayal kurabilen ve buna inanan çocuğun ne kadar sevimli olabileceğini ve başına ne işler açabileceğini hayal etmiş, günlerce her aklıma geldiğinde gülümsemiştim:) (nereden bilecektim benimde bir oğlum olacak ve o yaşa geldiği zaman başıma ne işler açacak:D )
Hatta o zamanlar tamda 4 yaşlarında olan dayımın torunu, elma sapını bir yılana benzetip bizi korkutmaya çalışmış, daha sonrada kendi yalanına kendisi inanıp korkudan saatlerce koltuğun tepesinden inemeyerek bizi gülmekten kırıp geçirmişti..:)

Dün akşam İbrahim Eren okulda neler yaptığını anlatırken, ''bugün doktor amcayada gittik anne benim karnıma baktı'' dedi. Daha önceden okuldan, her çocuk için bir sağlık dosyası açılacağını okulun doktorunun aylık rutin gelişmeleri bu dosyalara kaydedeceği hakkında bilgi verilmişti..O yüzden pek önemsemedim..Fakat bu sabah okula gitmeden önce kıyafetlerini giydirirken elinin üzerinde bir yeri gösterip ''buraya dikkat et anne doktor amca oraya iğne yaptı acıyoo'' dedi..Elinide o kadar itina ile havada tutuyorki.:) O anda bütün cinlerim tepeme toplandı, çocuğumun 4 yaşında olduğunu unutup elinde iğne izi varmı diye bakmak bile aklıma gelmedi..Hatta o sinirle sabah namazını bile kaç defa kıldığımı hatırlamıyorum.:D
Birkaç saat sonra okula telefon açtım..''Benim çocuğum astım hastası, bunu doyasında da belitmiştim siz benim haberim olmadan nasıl iğne yaparsınız. Madem bildiğinizi yapacaksınız o halde o dosyaları niçin bize doldurttunuz..bla..bla..bla.. '' verdim veriştirdim..Karşı taraftan yalnızca, bunun rutin bir kontrol olduğu iğne, ilaç vb. birşey kullanılmadığını söylediler..
Ta ki o zaman oğlumun 4 yaşında olduğu aklıma gelmişti:D Gerçek anlaşıldı ki;
İbrahim Eren ilaçlarını içmeyi reddettiği zamanlarda babasının (pek de tasvip etmesemde) ''O halde seni doktor amcaya götüreyim de sana iğne yapsın'' demesi çocuğun kafasına doktor amcalar iğne yapar fikrini yerleştirmiş, dünde doktora gidince kendine iğne yapıldığını hayallemiş..:D
Artık okulda benim için paranoyak anne diyorlardır herhalde:D Önümüzdeki sene İbrahim Eren'in kaydını yapmazlarsa hiç şaşırmayacam:)
Kim demiş hayal kurmak zararlı değildir diye:D

25 Kasım 2008 Salı

Ya Taiba!


Bugün hareme gittik..
Aslında burada çok normal, sıradan birşey hareme gitmek fakat Hacc mevsimi nedeni ile sık ziyaret edemiyoruz artık..O yüzden bugünlerde bizim için çok kıymetli oluyor bu anlar;)
Hacılar tıka basa olmasa da doldurmuştu haremi, hepsinin yüzünde bizim için artık sıradanlaşan o anı yaşamanın heyecanı vardı.. O heyecanı tekrar yaşamayı okadar arzuluyorum ki, her hacının yüzüne bakıp gözlerindeki pırıltıyı yakalamaya çalışıyorum..Sonrada başkaları için bu kadar önemli olan bir güzelliğin benim için ne kadar ulaşılabilir olduğunu hatırlayıp ne kadar şanslı bir kul olduğumu düşünüyorum.. iyiki Medine'deyim, iyiki Medine'liyim diyorum:))
Aslında haremde fotoğraf çekmek yasak, fakat çok kalabalık zamanlarda engel olunamıyor artık..Bende ellerinde fotoğraf makinesi habire zırt-pırt sağın solun, dibin köşenin, olur olmazın resimlerini çeken hacıların arasına karışıp fırsatı değerlendirdim;)
Medine halkının Harem diye adlandırdığı Mescid-i Nebevi'de ufak değişiklikler var..Onları resimledim sizler için..Haremin açık alanı üzerini önceden harem içinde birkaç tane bulunan şemsiyeler ile kapatıyorlar..Ve o şemsiyeler yapım aşamasında çok ilginç görünüyorlar..İbrahim Eren,
dev örümcek diyor onlara:)) bakalım siz neye benzeteceksiniz..Bunlar henüz yapım aşamasında.. Bitmiş halleri böyle olacak..

Altından bakınca da böyle...

Ziyarete gelen misafirler için çok faydalı olacak..Biz alıştık artık sıcağa ama ziyaretçiler çok sıkıntı çekiyordu..İki senedir devam eden çalışmaların bir an önce bitmesini diliyoruz artık..
Bu kadar harem resmi çekilirde İbrahim Eren çekilmez mi?

Ben şemsiyeleri karelemeye çalışırken, ''Anne sana bi poz verecem hadi beni çek lütfen'' diye çırpınan İbrahim'in verdiği poza bakarmısınız:))
İbrahim'in teknolojiyi keşfetmeye çalıştığı an...


Bayıldım ben bu ikiliye:)) Diğer çocuk İbrahim'in arkadaşı Erva..Benim gelecekteki gelin adaylarımdan birisi;) Nasılda şirinlik yapıyor:)Ayrıca bu çocuğun benim için özelliği henüz net bir resmini yakalayamamış olmam:) Yakaladığım zaman onuda paylaşacam;)

Ve..Medine'de çocuk olmak...

20 Kasım 2008 Perşembe

Gece kek yapmaya kalkarsam:)

Son zamanlarda yaptığım kekler bulgur bulgur oluyor, ele alınca dökülüveriyordu. Bu konudaki tecrübelerine güvendiğim bir arkadaşım unu çok fazla koyduğum için olduğunu söyledi..Bende gecenin 2'sinde unu az bir kek denemeye karar verdim..
Malzemeleri karıştırdım, oldukça az un koyarak (ki tarifte de tahin kıvamında olması yeterli diye yazıyordu) fırına verdim keki.. ve birşeylerle oyalanmak için içeri odaya geçtim..Tam 10 dakika sonra kek ne haldedir diye mutfağa doğru yollanmıştım kii birde ne göreyim, mutfağın kapısından dumanlar çıkıyor, ortalığı keskin bir yanık kokusu sarmış..:( Fırının kapağını açtığımda, fırının alt tablasının tamamen yanmış kek ile kaplandığını gördüm..Benim ızgara üzerine koyduğum unu az sevgili kekim kabara kabara kalıptan taşmış bütün fırını mahvetmişti..
Yinede birşeylerin kurtarılabilir olduğunu düşündüm ve kekin altına bir tepsi yerleştirip duman ve kokunun sebebi alt tablayı çıkararak tekrar fırının kapağını kapattım ve yine mutfaktan çıktım..Bu sefer mutfağa biraz daha yakın bir yerde konaklayıp olacakları bekledim..(Bu arada buraya kadar okuyanlar benim saray gibi bir evim olduğunu mutfaktan çok uzaklara gittiğimi düşünmesinler:) evim kibrit kutusu kadar bile değil:) ) Mutfaktan gelen koku ve duman kesilmeyince tekrar bi göz atma ihtiyacı hissettim.. Çünkü bu koku ve duman bu şekilde devam ederse komşularımın difa-ul medeniyi (İtfaiyeyi) çağırması an meselesiydi..
Sonuç tahmin ettiğim gibiydi:( halen daha uslanmayıp kabarmaya devam eden kekim tamamen kendi iradesi ile kalıptan tepsiye intikal etmiş oda hali ile alt tablada olmayınca yanarak duman ve kokuyu devam ettiriyordu..:(
Tamam pes ettim diyerek fırını kapattım evdeki tüm havalandırma kaynaklarını açtım ve üzerimdeki bu stresi ancak yazmak rahatlatır diyerek buraya aktardım..:)
Yok olan emeğime, temizlemek zorunda olduğum simsiyah bir fırın ve edevatlarına, evimdeki keskin yanık kokusuna yanmıyorum..:( Duman kokusundan rahatsız olduğu için uyuyamayan Kayınpederimin ''bu gelin sabahlara kadar evde periler gibi dolandığı yetmiyormuş gibi bu saatte kek yapma aşkından bizi dumana boğdu'' diye hakkımda düşündüklerine yanıyorum..:) Halbuki tek niyetim adamcağızın sabah kahvaltısına mis gibi bir kek koymaktı..:(
Neyse olan oldu artık gidip tüm gürültülerimle temizleyeyim şu mutfağıda deliller ortadan kalksın bari;)

19 Kasım 2008 Çarşamba

Bizim evin nağmeleri..:)

Bu aralar bizim eve bir radyo vericisi kurulsa epey bir dinleyici kitlesi toplarız herhalde..Ben dinlemezdim diyerek ön yargılı olmayın hemen, bizde her kesime hitap edecek yayın mevcut..;)

İbrahim Eren'in okul dersleri 4 bölümden oluşuyor..Arap alfabesi, rakamlar, ingilizce ve Kur-an.
Okulda yeterince çalıştırılıyorlar aslında..fakat bizimki arapçayıda yeni öğreniyor olduğu için bende evde desteklemek zorundayım..
Evde de işi oyuna dökmeye çalışıyoruz yoksa mümkün değil küçük adam birşey öğrenmeye yanaşmıyor..:( Hal böyle olunca tek kurtarıcımız şarkılar, sesli ve görüntülü yayınlar..Sorunda orada zaten, bir şarkı yahut Kur-an'dan bir sure (teyipten veya bilgisayardan) açtığım zaman eğer çok dikkatini çekecek birşey yoksa başında durmuyor, alıyor oyuncaklarını evin en sakin ortamına taşınıyor:) zaten dikkat çeken birşeyde varsa bütün dikkat ona yoğunlaşıyor dinlediğinide anlamıyor:) E bu durumda iş anneye düşüyor, ezberliyor bütün şarkıları bütün gün evde İbrahim nereye giderse oda işini oraya taşıyıp söylenip duruyor:)

Bir saat boyunca evimizde, Whellss on the bus go round and round, round and round...nağmeleri çınlarken bir sonraki saatte, Elifun Erneb yecri yel-ab yekulu cezeren... diye devam eden nağmelerini dinleyebilirsiniz..:D Bunlar gün içinde çeşitli saatlere dağılmış;
Felak Suresi,
Mesed Suresi,
Old Mc Donald had a farm E I E I O....şarkısı,
Elif Be Te Se Ciiim Haa...diye devam eden uyduruk şarkımız:),
Vahid, İsnan, Selasee...(rakamların şarkısı) diye uzayıp gidiyor...:)
Bazen beynim laçka oluyor, gece uyurken bile şarkıları sayıkladığımı düşünüyorum:) neyseki kocamdan henüz bu konuda bir şikayet almadım;)

Hele bir rakamların şarkısı varki İbrahim'den daha çok ben hayranım ona, gece gündüz dilimden düşüremiyorum şu ara:) Nasıl birşey olduğunu merak ediyorsanız burada..

18 Kasım 2008 Salı

Bu ne hal?

Az önce bloğuma bir yabancı gözü ile bakayım dedim ilk defa...Şimdiye kadar sağını solunu düzeltmek için uğraşmaktan hiç fırsatım olmamıştı..
Bloğu baştan sona okumaya çalıştım ama okuyamadım:) düşük cümleler, bozuk kelimeler, imla hataları alt üst ettiler bütün konsantrasyonumu..Ben Türkçeyi unutmuşumda haberim yok..:( Bu gurbet ellerde ecnebi olduk, ne arapçamız oldu, ne türkçemiz kaldı..:( var olan bir dilimizdi ondan da olduk iyi mi?
Başka bir yerde görsem mutlaka eleştirmeden geçemiyeceğim bu eksikliği kendi bloğumda da eleştiriyorum..:) Okuyanlardan,okumak zorunda kalanlardan özür diliyorum..
Uzun zamandır kitap okumadığımı ortaya çıkardı bu blog rezil etti beni:) gerçi İbrahim Eren'in olur olmaz heryerde konuştuğum türkçeyi düzeltmeye çalışmasından, '' Anne makinede değil, makinada makinada diyeceksin'' diyerek beni yerin dibine sokmasından anlamalıydım türkçemin ne hallere geldiğini..
Bu arada babacığımada sitemlerimi göndereyim. Bloğumu takip ettiğini düşünüyordum..Yazarken türkçe karakter kullanmadığım için sürekli beni uyaran babamın bu eksikliği en başından fark edip beni uyarmasını beklerdim..Adamcağızda bildiğini yapıyor nasılsa diyerek beni kendi halime bırakmış belli oldu:)

16 Kasım 2008 Pazar

Uyku Duamız..


Her çocukta olduğu gibi İbrahim Eren'in de gece korkuları var. Özellikle de odasını ayırdıktan sonra daha da arttı korkuları.. Ama benim gibi korkusunu bahane edip ebeveyn yatağına kaçmıyor:)
Ben korkusunu yenmek için çareler ararken İbrahim bana tüyoyu verdi;) Birgün onu yatırmak için yatağına eğildiğimde dualar mırıldandığını fark ettim..Kulak verdiğimde, ''Allah'ım korkuç kötüleri bağla, onları benim yanıma gönderme diyordu''..:) O küçücük yürek bile sığınacak biryerler arıyor, duanın gücüne inanıyordu demek.. Aslında bizde yatmadan önce beraber dua okuyorduk ama okuduğumuz dualar arapça olduğu için anladım ki, çocuğu tatmin etmiyormuş.. ''Sana dua öğreteyim onu okumak istermisin'' diye sordum.. ''Evet'' diye cevapladı.. Bu aralar bu duayı o kadar benimsedi ki öğle uykusuna yatarken bile mutlaka okumadan uyumuyor..Ve gecenin bir vakti yine bu duayı okuduğunu duyarsam anlıyorum ki hoşuna gitmeyen rüyalar görmüş..:)

Geldi uyku zamanı, huzur gönder Yarabbi
Bütün yaratıklara rahatlık ver Yarabbi
Güzel rüyalar görüp uyanalım inşaAllah
Lailaheillalah MuhammedRasulullah...

13 Kasım 2008 Perşembe

Cevabi en zor sorular..


İbrahim Eren'in kahramanlık sevdalarından daha önceki yazılarımda bahsetmiştim..Bu yaşta normal midir yoksa bizimkinin hayal dünyası mı çok geniş bilemiyorum, bazen o kadar ileri gidiyorki Dünyayı kurtaran adam bile küçük kalıyor yanında:) Böyle zamanlarında kendini çok fazla kaptırmasın diye Allah'ın varlığından ve büyüklüğünden bahsediyorum ona..Her ne kadar duygularını en doruklarda yaşadığı anlarda beni dinlemiyor gibi görünsede bazı şeyler kafasına girebilmeyi başarmış ve aklının bir köşesine takılmışlar demek...
Bugün onu yatırıp uyumasını beklerken bana çok ilginç bir soru sordu, ''Anne ben niçin Allah olmadım?'' dedi..Bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi bilmiyorum:( Yığınla okuduğum gelişim kitaplarının hiçbirinde Allah'ın yerinde olmak isteyen çocuğa nasıl davranılacağı yazmıyordu:( Allah'ın yaratılmadığını fakat bizim yaratılmış olduğumuzdan bahsettim ama onun henüz bunları anlayacak kapsite de olmadığını biliyorum. Söylediklerimin pek çoğunu anlamadığının farkındayım...
Bebekliğinden beri uyuturken ona Allah'ın isimlerini ve Peygamberimiz için salavatlar okuyorum, şimdiden o güzel isimler aklında yer etsin diye..Geçtiğimiz günlerde (çok şükür) okuduklarımın ne anlama geldiğini sordu..Bende ona Allah'ın ve Peygamberin isimleri olduğunu açıkladım.. ''Allah'ın ve Peygamberin bu kadar çok isimleri var ise niçin bana yalnızca İbrahim Eren ismini koydunuz?'' demez mi..:)Yine afalladım bir müddet ne cevap vereceğimi düşündüm:) Peygamberimizin o isimleri daha sonradan hayatında yaptığı iyilikler karşılığında aldığını, kendiside iyi bir insan olursa ona da başkaları tarafından pek çok güzel isimler verilebileceğini anlattım ama ben sözümü bitirdiğim zaman uyumuştu bile.:)
Bütün çocuklar böyle bir dönemden geçiyorlar mı acaba? Yoksa biz mi sebep oluyoruz bu kadar abartmasına bilemiyorum.. Örneğin sokakta yürürken bize '' Elimden tutmassanız size araba çarpabilir, düşebilirsiniz. Eğer kendinize birşey olmasını istemiyorsanız gelin ve elimden tutun çünkü ben kahramanım bana birşey olmaz'' diyor:D ve bunları söylerken yaya yolunda yürüyen biz, araç yolunun ortasında yürüyen de kendisi:D
Sokağa çıkarken asker kıyafetlerinden başka birşey giydiremiyorum..Mutlaka üzerinde asker yeşilinden birşeyler olacak:) Önceki gün yolda yürürken çamurlu çok pis bir alandan geçmeye çalışıyordu..Bende '' Eğer o çamurlara basarsan çok sevdiğin kıyafetlerin kirlenir üzerine mikroplar bulaşır'' dedim..El cevap; ''Ben kahramanım ya anne, öldürürüm o mikropları'' :) Anlayacağınız benim oğlum kahraman olduğu gibi daha şimdiden Domestosun tahtınada aday:P

9 Kasım 2008 Pazar

Ya ölseydin karınca!



Karıncalar.. evimizde bizden başka uzun süre yaşamayı başarabilen tek canlılar..Şimdiye kadar hayvan ve bitki adına(balık, saksıda çiçek, bambu ve hatta hamam böceği vb. haşerat) her ne geldi ise evimize, fazla hayatta kalamadı malesef:( Ailemizden birini yemeden salıveridiğimiz Cennet papağanını dahil etmiyorum bu saydıklarıma.. Karıncalarında def-i için hertürlü yönteme başvurdum ama yoruldum kendi hallerine bıraktım artık..Onlarda benim yemeklerimi çok beğeniyorlar diyerek (kendimi böyle teselli ediyorum:D..) karışmıyorum gayrı..
Dün akşam mutfakta yemek hazırlığı yaparken İbrahim Eren'de ayaklarımın altında ufak bir karıncayı elindeki karton rulo ile oyununa dahil etmeye çalışıyordu, uzun süreli sessizliğinden sonra aramızdaki diyalog;
-Anne bu karınca ölmüş
- Ya! sanki az önce yaşıyordu
-Zaten yeni ölmüş
-Hym peki nasıl ölmüş?
-Bu rulo onu öldürmüş
-Koy bakayım o ruloyu yere..Kendi başına hareket edebiliyor mu?
-Hayır edemiyor
-Demek ki onu birisi eli ile tutuyordu
-Evet ben tutuyordum
-Yani bu ne demek oluyor?
-Karıncayı ben öldürdüm demek mi oluyor anne? Hüzünlü bir şekilde kafamı sallayarak,
-Sanırım öyle...dedim
Pişmanlığı her halinden belli oluyordu..Bir müddet daha izledi karıncayı ve birden feryad etti
-Anne karınca ölmemişş, canlanıyor..
-O halde Allah'a dua et dedim.. Ona sağlık versin..
Ama nasıl dua edeceğini bilmiyordu..Benden yardım istedi..Duayı ben söyledim O da tekrarladi..
''Allahim ben bu karınca ile yalnızca oynamak istemiştim, amacım onun canını yakmak yahut öldürmek değildi..Lütfen ona sağlık ver..Yuvasına, kendini bekleyen yavrularına gitsin..Bir daha hayvanlara bu şekilde davranmıyacam söz veriyorum Allah'ım..''
İbrahim'in yüzüne bir baktım ki gözleri nemlenmiş neredeyse ağlayacak..Kendime ne yapmaya çalıştığımı sordum.Çocuğa hayvan sevgisi öğretmeye çalışırken neredeyse travma yaşatacaktım:) Ya karınca ölürse.. İbrahim'in bu duygu yoğunluğu ile neler yaşayabileceğini düşündüm ve bıraktım ona dua ettirmeyi kendim içimden ''Allah'ım nolur yaşasın bu karınca'' diye dua etmeye başladım:)
Ve karınca yaşadı..:)Allah dualarımızı kabul etti. Şükürler olsun.. biraz sonra ayaklandı dolanmaya başladı fakat karıncanın ciddi bir travma yaşadığı belliydi:) dakikalarca olduğu yerde döndü durdu:) İbrahim 'Anne neden evine yavrularına gitmiyor burada dönüp duruyor?' diye sorunca, ' Sevincinden yavrum sağlığına kavuştu ya' diye cevap verdim:) Sanırım bundan böyle İbrahim artık yolda yürürken bile karıncalara yol verecek:D

Oyun hamuru ile yaptıklarımız..


Bizim dönem dönem sevdalarımız olur, ama öyle böyle sevdalar değil ölesiye bağlanırız. Rüyalarımıza girer, oyunlarımız sadece onların üzerine kurulur.Sadece onların çizgifilmleri izlenir. Bu kadar ölesiye bağlandığımızdan mıdır zaman sonra bırakıveririz bi kenara.. Hatırası vardır diye atmayız ama eskisi kadar da anmayız artık..Şimdilerde sevdamız Şimşek Mcqueen..Öyle ki;
-Ne yesek İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen
-Nereye gitsek İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen
-Ne yapsak İbrahim Eren?
-Şimşek Mcqueen...Bu muhabbet böyle uzar gider artık..Oyun hamurlarımızı da elimize aldığımız zaman sonuç farklı olmadı tabi:) Çaresiz Şimşek Mcqueen yapmak zorunda kaldık. Fena da olmadı hani. bende seviyorum galiba bu sevimli arabayı:) Ama İbrahim duymasın benimde favorim Mater;)Mater babasının favorisi diye onu kimseye vermiyorda:)

Hangisinin İbrahim'e ait olduğu ayırd edilebilir herhalde:)Yinede çok becerikliydi oğlum.Herhangi birşeyi yaparken mutlaka birkaç sefer yerinden kalkar, sıkılır bırakır giderdi fakat bu sefer yapılan Şimşek Mcqueen olunca hiç başından kalkmadan bitirdi:)


Bu da ben oyun hamurlarını hazırlayana kadar İbrahim Eren'in yuvarladıkları:) Pek bi korkunç görünüyor:D